Soprano Pınar Temizel Çulha, Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecilerinin unutulmuş eserlerini zahmetli bir araştırma sonucunda yeniden hayata döndürdü. Üçüncü albümü ‘Kayıp Şarkılar’ı dinleyicilerle buluşturan sanatçı, “En büyük arzum bu eserleri, Türk sazlarının da içinde olduğu 15-20 kişilik orkestrayla yorumlamak. Çok güzel armoniler var bu eserlerde. İstiyorum ki o armoniler tınlasın” diyor
Bir zamanlar severek dinlenen, ama uzun süre önce unutulmanın kucağına terk edilen, aralarında operetlerin de bulunduğu pek çok Türkçe eser olduğunu biliyor muydunuz? Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecilerinin çoğu yapıtı ne yazık ki bu kaderi paylaştı. ‘Ayşe’ ve ‘Çaresaz’ın da aralarında olduğu 27 operete imza atan Muhlis Sabahattin Ezgi ile Atatürk’le aynı yıl doğan Kaptanzade Ali Rıza Bey, zamanında güzel eserler vermiş, ancak günümüzde çok az insanın eserlerinden haberdar olduğu besteciler arasında ilk akla gelenler.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin koro sanatçılarından, Soprano Pınar Temizel Çulha, birkaç yıldır Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecilerinin göz ardı edilmiş, unutulmuş yapıtları üzerinde çalışıyor. Notaları bulunmayan bu eserleri, güçlükle temin ettiği taş plak kayıtlarından dinleyip notaya alınmalarını sağlamakla kalmıyor, konserlerinde seslendiriyor ve hazırladığı albümlerde topluyor. Pınar Temizel Çulha, ‘Kaptanzade’ ve ‘Aşk Plak’ın ardından son olarak ‘Kayıp Şarkılar’ adında bir albüm çalışmasına imza attı. Pınar Temizel Çulha, Ahenk Plak’tan çıkan ve dijital platformlarda da ulaşılabilen ‘Kayıp Şarkılar’da Muhlis Sabahattin Ezgi, Karnik Garmiyan, Nebahat Üner, Muzaffer İlkat, Faiz Kapancı, Kaptanzade Ali Rıza Bey ve Avram Levi’nin hiç bilinmeyen eserlerini yorumladı. Keman sanatçısı Elif Eglar Kutlu, bu eserleri taş plak kayıtlarından dinleyerek notaya aldı.
TÜRK VE BATI SENTEZİ
Pınar Temizel Çulha ile gerek kayıp şarkıları yeniden müzik repertuarına kazandırma gayreti gerekse Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecileri hakkında konuşurken bu röportajın başlığı da kafamda netleşti. Evet, röportajın başlığı ‘Arafta Kalan Şarkılar’ olmalıydı.
Ne de olsa bu bestecilerin ezici bir çoğunluğu, Türk müziğiyle Batı müziğini buluşturan, iki ayrı ekolün sentezi durumundaki eserlere imza atmıştı. Tam da bu yüzden ne Klasik Batı Müziği dünyasında yeteri kadar ilgi görmüşler ne de Türk musikisi icracıları tarafından tam olarak benimsenmişlerdi. Oysa onların müziği yaşadığımız toprakların binlerce yıllık müzik geleneğiyle Batı’nın çoksesli anlayışını bir araya getiren bir noktada duruyordu. Pınar Temizel Çulha’nın yıllar sonra ilk kez seslendirdiği bu eserler de bestecileri de iki arada bir derede yani arafta kalmıştı sizin anlayacağınız.
Pınar Temizel Çulha ile çalışmaları ve Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecileri hakkında konuştuk. O anlattı, biz dinledik. Şimdi sözü Pınar Temizel Çulha’ya bırakmanın zamanıdır. Onun sözlerinde sadece kendi çalışmaları değil, Türk müzik ve operet tarihinin hikâyesi de var.
OTTOMAN ENSEMBLE İLE BAŞLAYAN BİR ÖYKÜ BU
“Bariton Niyazi Ölmez ve Piyanist Evren Kutlay’la birlikte Ottoman Ensemble olarak, 2019’un Ekim ayında Brüksel Büyükelçiliği’nin davetiyle gittiğimiz Belçika’da, Kraliyet Konservatuarı’nın salonunda bir konser verdik. Bu konserde Padişah bestecilerin ve Osmanlı’nın son dönem bestecilerinin eserlerini seslendirdik. Böylece Türk müziğini, Batı’da Batı ekolüyle ilk kez icra etmiş olduk. O konser çok sevildi ve büyük ilgi gördü. 2020’de pandemi başladı. Ben de salgın sürecinde Belçika’daki repertuarımıza başka hangi eserleri ekleyebilirim diye düşünmeye başladım ve bir araştırma sürecine girdim. Sahaflardan bulduğum kitapları okuyup, Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönem bestecileri hakkında pek çok bilgiye eriştim. İlk olarak Kaptanzade Ali Rıza Bey çok dikkatimi çekti. Atatürk ile aynı sene, 1881’de doğan Kaptanzade Ali Rıza Bey, çok iyi bir besteci. Özellikle Türk müziği konusunda çok bilgili. Aynı zamanda kanun çalıyor. Tanzimat’tan sonra Osmanlı’da müzik alanında da Batılılaşma başlıyor. Dolayısıyla o dönemin bestecileri Batı müziğiyle Türk müziği arasında kalıyorlar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kaptanzade’nin ‘Çapkın Süleyman’ gibi operetleri var. Onların kayıtlarına ulaştım ve gördüm ki bu operetlerinde Türk müziği makamlarını kullanıyor. Bununla birlikte benim de albümüme aldığım ‘İstanbul’un Kızları’ gibi şarkılarını ise Batı müziği formunda besteliyor. 1917’de de Milli Operet Heyeti’ni kuruyor. Ancak makam müziği onda baskın kalıyor. Hatta bazı şarkılarında Batı’nın 3/4’lük vals ritmini makam müziğiyle bağdaştırmaya çalışıyor.”
HEM TÜRK HEM DE BATI MÜZİĞİNİ İYİ BİLİYORLAR
“Muhlis Sabahattin Ezgi de önemli bir besteci ve o da Milli Operet Heyeti’ne giriyor. Muhlis Sabahattin Ezgi’nin babası Padişah Abdülaziz’in başmabeyincisi. Aslında Abdülaziz de çok önemli bir besteci ve Batı formunda güzel eserleri var.
Muhlis Sabahattin Ezgi’nin siyasi bir yanı da var. İttihat ve Terakki üyesi olduğu için Batı’ya sürülüyor ve orada Batı müziğini de öğreniyor. O dönemin bütün bestecileri hem Batı müziği hem de Türk müziği eğitimi almış ve iki ekolü de çok iyi bilen insanlar. Muhlis Sabahattin Ezgi, daha sonra geri dönüyor ve siyasetten uzaklaşıp kendini tamamen müziğe veriyor. ‘Çaresaz’ operetini 1917’de besteliyor. ‘Çaresaz’ opereti uzun yıllar boyunca, Süreyya Paşa tarafından yaptırılan Süreyya Sahnesi’nde oynanıyor.
Muhlis Sabahattin Ezgi ve Kaptanzade Ali Rıza Bey bir müddet Milli Operet Heyeti’nde birlikte çalışmalar yapıyorlar. Ancak okuduklarımdan anladığım kadarıyla Kaptanzade Ali Rıza Bey’de bir müddet sonra Türk müziği ağır basıyor. Muhlis Sabahattin Ezgi ise operetin Batı’ya özgü bir eser formu olduğu ve Batı anlayışıyla bestelenmesi gerektiği düşüncesinde. Böylece ikisinin yolları ayrılıyor.”
MUHLİS SABAHATTİN EZGİ, BATI FORMUNDA ESERLER VERİYOR
“Ardından Muhlis Sabahattin Ezgi, Cemal Sahir’le birlikte İstanbul Operet Heyeti’ni kuruyor. Muhlis Sabahattin Ezgi, bu noktadan sonra tamamen Batı formunda eserler vermeye başlıyor ve 27 tane operet besteliyor. O sırada yapımı yeni biten Süreyya Sahnesi’nde bu operetleri sahnelemeye başlıyorlar. O dönemde Toto Karaca da bu operetlerde oynayan sanatçılardan biri ve anılarında, ‘Çaresaz’ operetinin çok güzel olduğunu, büyük ilgi ve takdir gördüğünü, hatta eseri izleyen Polonyalı ünlü bir şefin Türk Müziğiyle Batı müziğini ustalıkla sentezlemesinden dolayı Muhlis Sabahattin Ezgi’yi tebrik ettiğini anlatıyor. Ancak ‘Çaresaz’ operetinin notaları kayıp. Bazı taş plaklarda operetin bazı parçaları var sadece. Ankara Devlet Opera ve Balesi, Muhlis Sabahattin Ezgi’nin ‘Ayşe’ operetini sahnelemişti, ama aslında onun da orijinal notaları kayıp. Selim Atakan’ın aranjesiyle seslendirildi.”
OPERETLERİN NOTALARI KAYIP
“Ne yazık ki Muhlis Sabahattin Ezgi’nin 27 operetinin hiçbirini notaları günümüze ulaşmadı. Taş plaklar ve bazı radyo kayıtları olmasa tamamen yok olacaklardı. Taş plak kayıtlarında da bağımsız parçalar halinde seslendirilmiş hepsi de.
Süreyya Operası’ndaki temsiler yıllarca devam ediyor, ancak 1930’larda Cemal Reşit Rey ve Ekrem Reşit Rey, İstanbul Şehir Opereti’ni kurunca Muhlis Sabahattin Ezgi’nin dönemi de bitiyor. Süreyya Operası’ndaki temsiller sona eriyor. Muhlis Sabahattin Ezgi, Muhlis’in Çocukları diye ayrı bir operet heyeti kurup Anadolu turnelerine çıkmaya ve operetlerini başka şehirlerde sahnelemeye başlıyor.
Muhlis Sabahattin Ezgi’nin yazdığı operetlerin notalarının kaybolma öyküsü de ilginç. Muhlis Sabahattin Ezgi’nin Neveser Kökteş isminde bir kız kardeşi var. O da ağabeyi gibi besteci. Neveser Kökteş, Muhlis Sabahattin Ezgi’nin vefatından sonra, vasiyeti üzerine, ağabeyinin bütün notalarını yaktığını söylüyor. Bir de Muhlis Sabahattin Ezgi’nin orkestrasını yöneten Carlo Capocelli adında İtalyan bir şef varmış. Carlo Capocelli’nin, Muhlis Sabahattin Ezgi’nin notalarını beraberinde İtalya’ya götürdüğüne dair bir rivayet de var. Hangisi doğru olursa olsun neticede 27 operetin notaları kayboluyor, hiçbiri günümüze ulaşmıyor.”
İLK TÜRK TANGOSUNUN BESTECİSİ
Muhlis Sabahattin Ezgi, aynı zamanda Türk müzik tarihinde ilk sözsüz tangoyu yazan bestecidir. ‘Tango Türk’ diye bir eser bu ve kaydı da var.
‘Kayıp Şarkılar’ albümümde Muhlis Sabahattin Ezgi’nin ‘Aşkın Rüyası Tangosu’ ile ‘İstanbul Valsi’ var. Albümdeki pek çok eseri, değerli araştırmacı Cemal Ünlü’nün taş plak arşivinden aldım.
Albümde ‘Güzel Kadın Valsi’ adlı eserine yer verdiğim Faiz Kapancı, Selanik doğumlu bir besteci. O da hem Türk hem de Batı müziğini eğitimi almış, ikisini de çok iyi biliyor. Onun da çok eseri varmış, ama pek çoğu kaybolmuş. Albümlerimdeki eserlerin hemen hemen hepsini taş plak kayıtlarından sonra ilk kez ben okudum. Bunların hepsi de çok özel şarkılar. Batı formunda ve Osmanlı’nın son döneminden 1930’lu yıllara kadar uzanan dönemde bestelenmişler.
En büyük arzum bu eserleri, Türk sazlarının da içinde olduğu 15-20 kişilik orkestrayla yorumlamak. Çünkü çok güzel armoniler var bu eserlerde. İstiyorum ki o armoniler tınlasın. Umarım bu bestecilerimiz hak ettikleri değeri görürler. Bu besteciler ve eserleri iki arada bir derede kalmış. Çünkü Türk müziğiyle Batı müziğinin sentezi. Dolayısıyla iki taraf da yeterince sahip çıkmamış.”
KONSERLER DEVAM EDİYOR
Evet, bu önemli çalışmalarını ve Türk müzik tarihinin kayıp sayfalarını sizlere Soprano Pınar Temizel Çulha’nın sözleriyle aktarmaya çalıştım. Siz de bu eserlerle tanışmak isterseniz Pınar Temizel Çulha’nın albümlerini dinleyebilir ve konserlerini takip edebilirsiniz. Son olarak Opera sanatçısı Bariton Niyazi Ölmez ile birlikte Kozyatağı Kültür Merkezi’nde ‘Kayıp Şarkılar Kaybolan Aşklar’ adında bir konser veren Pınar Temizel Çulha, çalışmalarında Niyazi Ölmez’in de her daim desteğini gördüğünü ifade ediyor.
İki Festivalin Anatomisi : MAKSAD vs İKSEV