Mozart’ın Don Giovanni operası uzun bir aradan sonra İstanbul’da sahnelendi. Hem rejisi hem de solistleriyle göz dolduran eserde, kontrolsüz eril gücü simgeleyen boğa tasvirleri de dikkat çekiciydi …
ÖZLEM ERTAN
Edebiyat, tiyatro ya da opera tarihinde yer etmiş çoğu karakter gibi Don Giovanni de ölümsüzlükle kutsanmıştır. Bunun birkaç nedeni var: Her şeyden evvel Don Giovanni veya Don Juan, zenginliğine ve toplumdaki gücüne güvenerek başkalarını kullanmaktan çekinmeyen, kendi zevkini her türlü etik değerin üstünde tutan insanların temsilcisi. Böyle insanların aramızda yaşamaya devam ettiği muhakkak. Ne de olsa insan doğası, zamandan ve mekândan bağımsız olarak varlığını koruyor. Don Giovanni karakterinin ölümsüzlük mertebesine erişmesinin diğer nedeni ise Klasik Müzik tarihinin en büyük dâhilerinden Wolfgang Amadeus Mozart’ın müziği…
Mozart’ın, Lorenzo da Ponte’nin librettosu üzerine bestelediği ‘Don Giovanni’, ilk kez sahnelendiği 1781 tarihinden beri opera repertuarının en sevilen eserlerinden biri olmayı sürdürüyor. 30 Kasım akşamı, bu önemli yapıtı yeni ve orijinal bir rejiyle İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından izledik. Rejisinden dekoruna, solistlerinden orkestrasına kadar etkileyici ve en küçük detayına kadar düşünülmüş bir eserle karşı karşıya olduğumuzu en baştan söylemek isterim.
DETAYLI VE ÖZENLİ BİR REJİ
‘Don Giovanni’ gibi klasik eserleri sahnelemek ayrı bir özen ve sorumluluk gerektirir. Çünkü bu tür eserleri dokusunu muhafaza ederek, yenilikçi, özgün bir anlayışla sahneye taşımak bilgi ve tecrübe işidir. Aytaç Manizade’nin sahneye koyduğu ‘Don Giovanni’de bilginin ve tecrübenin etkisi görülüyordu.
‘Don Giovanni’, hem trajedi hem de komedi unsurlarını içinde barındıran bir eser. Bir yanda hiç kimseye sevgi göstermeyen, sadece kendi zevkini ve mutluluğunu düşünen Don Giovanni’nin acılar içinde bıraktığı kadınlar, diğer yanda ise aşk ilişkilerinin karmaşıklığından doğan komedi var. Aytaç Manizade, eseri, her iki yanını da vurgulayacak şekilde yorumlamış. Trajedinin yanı sıra Don Giovanni’nin çevresinde gelişen komik olayların da altını çizerek, ‘Don Giovanni’ operasının kara-komedi özelliğini ortaya koymuş.
BOĞA VE KONTROLSÜZ ERİL GÜÇ
Rejisör Aytaç Manizade, detaylara da çok dikkat etmiş. Sahnedeki boğa tasvirleri bu detaylar arasında özellikle dikkat çekiciydi. Perde açılır açılmaz, sahnenin sol tarafına yerleştirilmiş kırmızı bir boğa heykeliyle yüz yüze geldik. Mitolojide ve antik sembolizmde her daim eril gücün ve cinsel enerjinin sembolü olan boğa figürü, tam da Don Giovanni’nin kontrolden çıkmış erkekliğinin ifadesiydi. Boğanın kırmızı rengi ise Don Giovanni karakterinde ortaya çıkan denetimsiz cinselliği ve yıkıcı erilliği vurguluyordu.
Mitolojide boğa figürü gök ve fırtına tanrılarının sembolüdür. Sümerlerin gök tanrısı Anu’dan, Hititlerin Fırtına Tanrısı Teşup’a ve Antik Hellenlerin Baş Tanrısı Zeus’a kadar pek çok tanrı mitolojide ve sanatta boğayla gösterilir. Mitolojiyle ilgilenenler Zeus’un boğa kılığına girerek Europa’yı Girit’e kaçırdığını anımsayacaktır.
Direkt olarak eril güçle ilgili bir figür olan boğanın Don Giovanni operasında bu kadar belirgin biçimde kullanılması zekice bir hamleydi. Eserin ilerleyen bölümlerinde kadın solistleri, boğa başı takmış dansçılarla yan yana gördüğümüzü de söylemeden geçmeyelim.
Dekorun kasvetli havası, öykünün trajik yönünü vurgularken, kırmızı boğa ise Don Giovanni’nin yıkıcı ve dizginlemeyen cinsel enerjisinin ifadesiydi.
DÖNER SAHNE VE ZAMANSIZ BİR OPERA
Hazır dekordan söz açılmışken, yeni AKM’nin (Atatürk Kültür Merkezi) 29 Ekim 2021’deki açılışından sonra ilk kez bir opera eserinde döner sahne kullanıldığını da belirtelim. Sahne açılır açılmaz, iki katlı bina yüksekliğindeki dekor, aşağıdan yukarıya çıktı ve akabinde döner sahneyle yüz yüze geldik. Tüm bu detaylar ilk dakikadan itibaren izleyicinin esere çekilmesinde etkili oldu. Zira detaylı çalışma ve özen her zaman dikkat çekicidir. ‘Don Giovanni’, tüm üretim aşamalarının yeni AKM’deki İstanbul Devlet Opera ve Balesi atölyelerinde gerçekleştirildiği ilk opera özelliğini de taşıyor ve dekor tasarımı gerçekten alkışı hak ediyor. Bu anlamda dekor tasarımına imza atan Efter Tunç’un eserin başarısında büyük rolü olduğunu söylemek gerek.
Rejisör Aytaç Manizade ‘Don Giovanni’yi zamansız bir opera olarak sahneye taşımış. Buna bağlı olarak Serdar Başbuğ’un tasarladığı kostümler, günümüzde de kullanılabilecek türde. Öyle ki eseri izlediğinizde, ‘Don Giovanni’ operasının çağımızda, tam da şu anda geçtiğini düşünebilirsiniz. Neden olmasın? Zaten klasik eserlerin en önemli tarafı her dönemde ve coğrafyada geçerliliklerini korumaları değil midir? İnsan doğasını, insanın içsel yolculuğunu anlatan yapıtlar gerçek anlamda klasiktir ve bu yüzden farklı zamanlara taşınmaya açıktır. Tıpkı ‘Don Giovanni’ gibi…
SOLİSTLERİN BAŞARISI VE UYUMU…
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nı Şef İbrahim Yazıcı’nın, koroyu Volkan Akkoç’un yönettiği eserin solist seçimi son derece isabetliydi.
Kısa süre önce İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Sanat Yönetmeni olarak atanan Bariton Caner Akgün, sesinden tavrına ve oyunculuğuna kadar tam bir Don Giovanni’ydi. Don Giovanni için biçilmiş kaftan olan güçlü ses karakteriyle ve sahnedeki rahatlığıyla akıllarda kaldı. Bilenler bilirler, Don Giovanni’nin uşağı Leporello da eserde en az Don Giovanni kadar önemli bir karakterdir. Mozart, Leporello için de eşsiz aryalar, düetler bestelemiştir. İşte bu önemli karakteri oynayan Bariton Nejat Işık Belen’i de içtenlikle tebrik etmek gerekir. Ses ve oyunculuk bakımından üst düzey performans sergileyen Caner Akgün ile Nejat Işık Belen arasındaki uyum da eserin başarısında kilit role sahipti.
Donna Elvira da eserin mühim karakterlerinden biri ve Soprano Perihan N. Artan, bu rolde müthişti. Dramatik bir karakter taşıyan güçlü sesi, hatasız söyleyişi, sahnedeki duruşu ve oyunculuğuyla gecenin en akılda kalıcı detaylarından biriydi. Perihan N. Artan, Don Giovanni’nin kalbini çalıp acılar içinde bırakarak terk ettiği Donna Elvira karakterini tüm acısı, öfkesi ve gel-gitleriyle bir elbise gibi üstüne geçirmişti.
Donna Anna’yı oynayan Soprano Evren Ekşi de son derece başarılıydı. Özellikle de Donna Anna’nın unutulmaz aryası ‘Non mi dir’de sesine hakimiyetini ortaya koydu. Donna Anna’nın nişanlısı Don Ottavio rolünde Tenor Ufuk Toker, operanın önemli karakterlerinden Zerlina’yı oynayan Soprano Aslı Ayan, Masetto’yu canlandıran Bariton Burak Kul da gerek sesleri gerekse söyleyişleriyle eserin hakkını verdi. Bu arada Donna Anna’nın, Don Giovanni tarafından öldürülen babası Il Commendatore’yi de anmadan geçmeyelim. Eserin başında öldürülen, sonunda ise kendi heykelini kullanan bir hayalet olarak karşımıza çıkan Il Commendatore’yi deneyimli Bas Mithat Karakelle başarıyla yorumladı.
HER KARAKTERİN EŞSİZ ARYALARI VAR
Tirso de Molina mahlasını kullanan İspanyol oyun yazarı Fray Gabriel Tellez’in 1630 yılında yarattığı Don Juan karakteri, insanlık var oldukça yaşamayı sürdürecek. Çünkü başta da söylediğimiz gibi Don Juan, hâlâ içimizde yaşayan bir arketip: Tatminsizliğini ve çocukluk travmalarından kaynaklanması muhtemel duygusal açlığını salt cinsellikle doyurmaya çalışan ve bu şekilde kendi sonunu hazırlayan biri o. Günümüzde de çok Don Juan yok mu sizce?
Lorenzo da Ponte’nin, bu İspanyol eserinden yola çıkarak yazdığı libretto ve Mozart’ın bestelediği ‘Don Giovanni’ operası ise müziğin zirvesi. Mozart’ın ustalıkla ördüğü bu eserde öyle güzel aryalar var ki saymakla bitmez. Bestecinin bu eserdeki her karakter için harika ve anlatım gücü yüksek aryalar bestelediğini kim inkâr edebilir?
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, bu unutulmaz eseri, şanına yakışır bir yorumla sahneye taşıdı. Mutlaka görün, derim. ‘Don Giovanni’, 6 ve 18 Aralık tarihlerinde de yine AKM’de izleyicisiyle buluşacak.
KONSER ARKASI MÜZİK DERGİSİ ARALIK SAYISI YAYINDA
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.